Bediüzzaman Kur’ân ve sünnete dayanmıştır

Bediüzzaman Kur’ân ve sünnete dayanmıştır

Bursa Yeni Asya Derneği tarafından organize edilen “Bediüzzaman’ın Manevî Şahsiyeti” konulu seminer, Eğitici yazar Mustafa Öztürkçü tarafından verildi.
Bediüzzaman’ın ömrünün her sayfasının birer şeref levhası olduğunu söyleyen Öztürkçü, “Tarih ne dost ne de düşmandır, o milletlerin ianesidir, derler. Tarihin seyri içinde cereyan eden hadiseler bağlamında, Bediüzzaman’ın yaşadığı Kur’ân ve sünnet odaklı, izzet ve şeamet dolu hayatı, tarih denilen mazi derelerini şerefle süslemiştir” şeklinde konuştu.
Kur’an ahlakına dayanmıştır
Bediüzzaman’a verilen vazife ile birlikte manevî bir şahsiyetinin olduğunu söyleyen Öztürkçü, konuşmasına şöyle devam etti: “Bediüzzaman’ın tarihsel gelişimlerle birlikte yaşanan hadiseler; onun, hayatının ve hayatını tümüyle vakfettiği Risale-i Nur eserleriyle çağımızda her yönüyle bir rehber şahsiyet olduğunu açıkça göstermektedir. Bediüzzaman’ı anlama adına üç önemli noktadan hareket etmek, bizi sağlıklı yaklaşım ve değerlendirmelere götürür: Bediüzzaman’ın hayatı, eserleri, talebeleri. Bediüzzaman’ın mühim özelliklerinden; Kur’ân ahlâkına dayalı sünnet eksenli bir hayat yaşamış olması, bütün meselelere Kur’ân rasathanesinden âyet dürbünü ile bakmış olması. onun hayatı ve eserleriyle ülkemiz, insanına ve bütün insanlığa ne kadar güzel, faydalı hususiyetler ve değerler kazandırdığını görmek gerekir.
İ’caz-ı Kur’ân’ın Beyanı Risale-i Nur’la olmuştur
Bediüzzaman’ın manevî şahsiyetini anlamak için hayatına bakmak gerekir. Onun hayatının şüphesiz en büyük hadisesi Risale-i Nur’dur. Kur’ân-ı Kerîm’e gelen saldırıları muhafaza etmek için Risale-i Nur’a çalışmıştır. Bu kudsî vazifenin Bediüzzaman’ın hayatında makes bulduğunu görüyoruz. “Bediüzzaman, kendisi bir vakıa-i sadıkada görüyor ki, meşhur Ağrı Dağı müthiş derecede infilâk ediyor. Dağlar gibi parçaları dünyanın her tarafına dağıtıyor. O dehşet içindeyken merhum validesine, ‘Ana korkma! Cenab-ı Hakk’ın emridir. O hem Rahîm’dir, hem Hakîm’dir’ diyor. Birden mühim bir zat beliriyor ve âmirâne şöyle diyor: ’İ’caz-ı Kur’ân’ı beyan et!’ Bediüzzaman kendisi bu vakıayı şöyle tevil ediyor: ‘Uyandım; anladım ki, bir büyük infilâk olacak. O infilâk ve inkılâptan sonra Kur’ân etrafındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya Kur’ân kendi kendini müdafaa edecek. Ve Kur’ân’a hücum edilecek; i’câzı onun çelik bir zırhı olacak. Ve şu i’câzın bir nevini şu zamanda izharına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzed olacak ve namzed olduğumu anladım.”